top of page

Kibrin Gölgesinde

Her ortamda, her durumda kendini diğerlerinden yukarıda görüp hakkının yendiğini

düşünüyorsun. Etrafında olup bitenleri kendine layık görmüyor, elinde olsa çevrendekileri tamamen temizlemek istiyorsun. Ben bu insanların arasında ne yapıyorum diyor, etrafındakilerle mecbur olmadıkça iletişim kurmuyorsun. Onları o kadar benimsemiyorsun ki sen konuşmak zorunda kalmasan onlar da seninle konuşmak istemiyor zaten. Peki, altında yatanın kibir olma ihtimali olduğunu biliyor musun? Kibrin gölgesini kendi üzerine düşürenler bugünkü konumuz haydi konuşalım. Spinoza’ya kulak versen sende olmayanı kendine atfetmenden doğan şey kibir. Arapça kökeni büyüklenmek zaten. Hemen her yerde şeytanın en sevdiği günah olduğunu duyarsın çünkü cennetten

kovulma sebebidir büyüklenmesi. Ama bana soracak olursan günahtan çok her şey gibi insana dair bir şey kibir. Altında onlarca düşüncenin yattığı bir duygu. Kendinden bir haber birinin her şeyden haberdar gibi davranması.

Gelelim baktığımızı görme kısmına. Kibirli olduğunu nasıl anlar ya da kibirliyi nasıl tanırsın?

Dikkat çekmeden duramadıkları gibi diğer insanlara üstten bakar. Belki de bu yüzden hep yalnız kalır çünkü her şeyin “en”i odur. Sevme duygusu olmadığından çıkarları ve kendini öne çıkarmaya odaklı kibirlinin etrafında gerçek insanlar olmaz. Bunu da yine çekememezliğe yorduğundan yalnızlığı ve sevilmemesini de bir güzel gerekçelendirir. Başkasının öne çıkmasına tahammül edemediğinden hep hak etmediği yerde olduğuna inanır, belli yerlere gelen insanların hakkını yediğine inanır. Çevrende

bir kibirli varsa aldığı terfide kesinlikle kapasite altı bir karar verilmiştir ve daha yüksekteki kişi onun ancak gölgesi olabilir. Bu da tanıdık bir özellik. Elindekiyle asla mutlu olmayıp devamlı şikâyet etmek. Mütevazı olamadığını bırakın her zaman üstün ve çevresini aşağıda görmeye hazır. Uğraşma sakın sen anlatmaya çalıştıkça o kendi haklılığını dayatır. Başaramazsın.

Bir kibirlinin en çok büyüttüğü şey “kendisi” olduğundan ondan en çok duyacağın şey de

“Ben, ben, ben” olur. Benim başarım, benim yaptıklarım, benim hazırladığım, ben başardım, ben çözdüm… Sürekli kendisinden, başarılarından bahseder. Açıkça bahsedemiyorsa “Dün sana dönemedim. Benim uluslararası projede gönüllü yürüttüğüm dünya önemlisi bir konu vardı, neyse dert o değil, oradan bir arkadaş aradı lafa tuttu” gibi alakasız yerlerde çok önemli işlerini sıkıştırır ve kendisini öveceğin bir başlık sunar sana. Çünkü öncelik onun merkezde olmasıdır. Tıpkı onun ihtiyaçlarının öncelikli olması gibi. Kendini önemli görmesinden sebep kendi ihtiyacını seninkinin

önüne koyarken sürekli onu övmen bekler bir yandan. Zaten seni anlayacak empatiye sahip olmadığı gibi olmayı da istemez. Empati demek zaman zaman seni de dinlemesi ve öne çıkarması anlamına gelir çünkü. Zaten senin önemli, iyi olumlu bir özelliğin varsa onu kabul edemez. Sözde seni desteklerken, kendisinde olan bir şey ya da bir başkasında olan daha iyi ile kıyaslayıp seni değersizleştirmeye çalışır. Tam da kendini büyük gören o inanç eleştiriyi ve hatayı kabul etmesini engeller. Kibirli hatasızdır! Eleştiriyi saldırı ve küçük düşürülme çabası olarak görür. Öz eleştiri yoksunu kibirli, kendi imajı söz konusu olduğunda aşırı kaygılıdır. Eleştiri karşısında aşırı tepkiler gösterir, umursamaz

görünse de aşırı umursar hatta sorası için saldırganca tutumlar beslemeye başlar. Bunu da kendisini eleştiren ya da bir hatasından bahseden insan hakkında olumsuz şekilde konuşmadan duramamasından, sürekli o insanı aşağılayarak gündeme getirmesinden anlarsın zaten. Kendini yüceltmek adına hep kendi imajını iyi gösterecek ortamlarda bulunur. Zayıf taraflarını gizlemek için kendini pek çok ortamdan soyutlar. Sahnede olup fotoğraf karelerinde görünmek adına güç gösterisini verecek hiçbir fırsattan kaçınmaz. İnsanlara asla güvenmediği, sevgiyi almak ve vermekle ilgili sıkıntıları da olduğundan çevresinde kimse olmaz. Her zaman aşırı verici ve iyi niyetli olması yüzünden başına kötü şeyler geldiğini söyleyen kibirli insandan hiçbir şey alamadığın gibi paylaşmak nedir bilmezler.


Etrafında asla güvenmediği, inanmadığı ve sevmediği her insan onun için bir araçtır.

Kendilerini asla içtenlikle göstermezler. Aslında her şey onun büyüklenmeci kişiliği için araçtır.

Okuduğu kitap, gittiği mekân, öğrendiği şeyler etrafına ördüğü “ben hepinizden üstünüm” imajını beslemek için birer araçtır. En klas mekanları, en entelektüel kitap ve filmleri, en güzel ve lokal seyahat noktalarını, en gurme yemekleri o bilir. Zaten bir değer atfetmeyeceği insanlarla konuşmaz, herhangi bir yerde boşuna oturmaz, hiç kimseye, hiçbir şeye boşa vakit ayırmaz. Buradan bakınca çevrende kibirli bir insan varsa ya da benden de bahsediyorsun sanki diyorsan altında yatanı bilmelisin. Kibirli kendisi ile kavgalıdır! O kavga bitip de kendini görmedikçe kibrinden vazgeçmez. Altında derin bir yetersizlik ve değersizlik duygusu taşıyan bu insan bu durumla yüzleşmektense durumu kapatmak için büyüklendikçe büyüklenir. Ne kadar hacim kaplarsa eksikliği o kadar kapanacaktır sanki. Etrafındakiler ne kadar aşağıda, kendisi ne kadar yüksekte olursa kusurları, değersiz ve önemsiz varlığı o kadar gizlenecek böylece kendisinden hoşnutsuzluğu da saklı gizli kalacaktır.

Bu durumun değişmesi için zorlaması gerekir. Çünkü “Ben her şeyi biliyorum ve öğrenmeye

ihtiyacım yok, en iyisi benim” diyen kişi hiçbir şeyi öğrenmez de. Yanlış yaptığını düşünmediğinden doğrulara ulaşmak için ders almayı da bilmez. Öğrenme konusunda tüm kapıları kapalı olduğundan büyüklenme denilen kibir gelişim açısından bakıldığında kendini küçülten bir çelişki mekanizmasına dönüşür. Gelişemediği ile kalır. O yüzden zararlıdır kibir. Sen kibirliysen sana da zararlı, başkasına da. Saramago’nun bir cümlesi var “Kibir er geç adamı yere serer” diye, neden biliyor musun? Kendi düşüncelerine duyduğun güvenden dolayı seni geliştirecek tavsiyeleri saldırı olarak algılar ya da kendi eşsiz kişiliğine yakıştırmayıp küçük görürsün. Tavsiye görüş, ya da önerileri dikkate

almadığından yaptığın işte en iyisi olduğun ve muhtemelen aşırı iyi bir sonuçla karşılaşacağına dair inancın tamdır. Bu seni engeller, riskler ve sonucunda gelebilecek olası başarısızlık konusunda kırılgan yapar. Sen her şeyi tek başına yapabileceğine inanır ve kendi bildiğini okurken muhtemelen başarısız olursun. Ancak her zaman suçlayacak bir öteki yarattığından bahanelere sığınırsın. Sen böyle hareket ettiğinden çevrende kimse kalmaz ve iyiden iyiye davranış, duygu ve düşüncelerinin gerçeklik zemini kaybolur. Sen zirvedekiler yalnız olur diyerek avunurken telaşlı, dürtülerinin etkisi ile hareket edip

kendi bindiği dalı kesen ve huzur bulutlarını dağıtan birine dönüşürsün. Kibirli isen zaten mutlaka tek kalırsın. “Ben neden onların seviyesine ineceğim herkes bir tarafa ben bir tarafa” derken aslında insanlardan kendini sen uzaklaştırırsın. Kapıları kapattın, içeri nasıl girsinler? Nasıl’ı bırak sen böyle iken neden girsinler?

Aslında kibir çağın hastalığı hatta çağımız kibirli olmayı teşvik ediyor çünkü herkes gibi olmak

en büyük korku! Sistem sana boşuna “ Herkesten farklı ol” diye gün be gün aşılamıyor. Kibir, kendini farklılaştırma adı altında ve farklı olma paketinde satılabilir bir şeye dönüşüp tüketim aracı haline geliyor. Ne yaparsak yapalım herkesten farklı yapıp bunu pazarlamamız gerekli çünkü. Ne kadar büyüklenir ben senden farklıyım demek için uğraşırsan bu sistem için o kadar iyi bir şey. Sistem seni yiyip bitirse de…

Kibirli insanla nasıl baş etmeli peki? Bunca zehirli ve rahatsız edici bu ortamdan ne yapmalı da geri çekilmeli? Öncelikle herkesle iletişim kurmak zorunda değilsin. Kibirlinin kibrini haksız çıkarmak için kanıt çabasına da girmek zorunda değilsin. Israrla kendini üstte görüyorsa ilk yapman gereken onunla iletişimi mecbur olmadıkça kısıtlayarak mesafe algısını yok etmek. İlişkin olmayan birinin hangi basamakta olduğunun bir önemi yok. Bırak o olduğu yerde mükemmelce yaşasın. İllaki görüşmen gereken biri ise sınırları çok net bir iletişimi tercih edebilirsin. Öncelikle ilksoru onunla iletişime girmek ya da laf anlatmak zorunluluğu var mı? Varsa ne kadarını alacak, ne

kadarı beyhude çaba? Anlatman, çalışman ya da yapması gereken şeyi net bir iş ya da davranış tanımı


içinde verip duyguları ya da başka manipüle edici unsurları devreye sokmadan iletişime girmelisin. Ne

istemen gerektiği, işe ne koyacağı, onunla ne konuşacağını iyi düşün ki sohbet onu övmek ya da ikna

etmek yokuşuna girmeden net sınırlarda ve istediğin çerçevede kalsın. İlla ki sohbeti baskılamak,

kendisine çevirmek ya da yön değişikliği konusunda söz sahibi olmak isteyecektir ama en fazla gerekeni yaptığını ve fikrini beyan ettiğini belirtip çekilmelisin. Ayrıca unutma kibirli insanın derdi seninle değil. Kişisel algılama, o herkese karşı böyle büyükleniyor. Sen tavırlarını üzerine almayıp yapması, olması gereken kısmı söyleyip geri çekil ve kendine derdinin seninle olmadığını sık sık hatırlat. Onun kavgası kendisi ile.

O yüzden kibrin saldırganlığını yapıcı eleştiri adında sunmasına izin verme ve yapısal olarak

çelişkili davranış, duygu ve düşünceleri belirtip geri çekil. Sen de aynı saldırganlığa girme çünkü umduğu ve alışık olduğu bu. Kibirliyi ikna etme çabasına girmeden söyleyeceklerini söyleyip sonrasında büyüklenmeci tavrını yok saymak yapabileceğin en doğru şey çoğu zaman. Ama illaki etkileniyorsan yönlendirmeye ya da kontrolüne maruz kalıyor olabilirsin. O durumda kibirlinin seni sürekli etkisinde tutması seninle alakalı bir şeydir buna da dikkat etmelisin. Ya da kendin kibirli isen ve şu an farkına vardıysan kendine verdiğin değer, kendine söylediklerin ve kendine duyduğun saygıyı gözden geçirebilirsin.

Kibirlinin kim olduğunun önemi var mı? Büyüklene büyüklene kendi içinde küçülmek ve

çevrenin çölleşmesine şahit olmak beklenen sonuç. Çevrende kibire maruz biriysen ya da sen

kibirliysen önce anlamak, sonra çözmeye çalışmakla başla. Çok sevdiğim “İtirazım Var” filminde çok

güzel anlatıyor Selman Hoca, Komiser Cihan’a:

- Komiser Cihan: Hocam ben karımı dövmeyi düşünüyorum ama dövmüyorum. Günah mı?

- Selman Hoca: Değil.

- Komiser Cihan: Ama düşünüyorum?

- Selman Hoca: Dövemiyorsun ama! Günah değil.

- Komiser Cihan: Dövemiyorum değil dövmüyorum.

- Selman Hoca: O zaman günah. Dövemiyorsan merhametten, dövmüyorsan kibirden. Kibir çok büyük

günah.

Ümran’a soracak olursan da kibire maruz kalıyorsan kendine, maruz bırakıyorsan hem

kendine hem başkasına haksızlık…


58 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page